Bir bebeğin büyüme ve gelişmesini sağlayan, ihtiyacı olabilecek temel besin öğelerini içeren, onu bedenselin yanı sıra ruhsal açıdan da tamamlayan karmaşık biyolojik bir sıvı: Anne sütü Biyoaktif enzimler, hormonlar, büyüme etmenleri ve bağışıklık kazandıran öğeleri içeren yapısıyla canlı ve eşsiz bir besin. Dünya emzirme haftası; bir bebeği, anne sütüyle beslemenin öneminin benimsenmesi ve emzirmenin hem anne hem çocuk için fayda sağladığı bilincinin gelecek kuşaklara aktarılması için 170 ülkede her yıl 1-7 Ağustos tarihlerinde, ülkemizde ise çoğunlukla 1-7 Ekim tarihleri arasında kutlanmaktadır.

Tarihsel Süreçte Emzirmenin Önemi İlk Çağ: Isis (Mısır tanrıçası), Horus'u beslerken Isis (Mısır tanrıçası), Horus’u beslerken Uygarlıklar tarafından farklı yöntemler denenmiş olsa da genellikle anne sütüyle emzirmenin önemi üzerinde durulmuştur. İnsanlık tarihi boyunca yeni doğan bebekler; anne sütü ile beslenme deneyimini yaşamış, emzirme eylemini ya biyolojik anneleri ya da sütanneleri aracılığı ile gerçekleştirmişlerdir. M.Ö. 3000’li yıllarda Sümerler’de emzirme önemli bir yere sahipti. Yazgıları belirleyen yedi tanrıdan biri olduğuna inandıkları Ninhursag’ı Sümerler büyük toprak ana/tanrıların annesi olarak adlandırırdı. Sümerler haricinde Babilliler ve Asurlular da aynı tanrıçaya tapmışlardır. Sümer mitolojisinde kendilerini Ninhursag’ın emzirdiğini belirten Mezopotamya’daki krallar böylelikle otoritelerine dini gücü de ekliyor ve kendilerinde doğaüstü özelliklerin var olduğu algısını da oluşturuyorlardı.

M.Ö. 2500 yıllarında Babilliler’e ait Hammurabi Kanunları’nda sütannelikle ilgili madde olduğu bilinmektedir. Anne sütüyle beslenmenin önemini benimseyen Babilliler; baş tanrıçaları İştar’ı, bebeğini emzirirken tasvir etmişlerdir. M.Ö. 2000’li yıllarda emzirme dini bir yükümlülük olarak görülürdü çünkü çocuklar kutsal sayılırdı. Çocuğun 2-3 yaşına kadar emzirilmesi yaygındı. Emzirmeyle birlikte çocuğun sıkça görülen ölümcül hastalıklardan korunabildiğine inanılırdı. M.Ö. 1550’de bilinen en eski tıbbi kayıtlardan biri olan Ebers Papirüsü’nde yeni doğan beslemesinde tüketilecek uygun besinin anne sütü olduğu ve çocuğun üç yaşına kadar anne sütü alması gerektiği üzerinde durulmuştur.

Yahudilerinin kutsal metinlerinin yazılı olduğu Talmud’da (M.Ö. 576 ) yeni doğan bir bebeğin, doğar doğmaz annesinin memesine verilmesi ve iki yaşına kadar emzirilmesi gerekliliğinden bahsedilmiştir. Orta Çağ: Orta Çağ (M.S. 476-1492), hayat şartlarının zorluğunun yanında çocuk bakımı konusundaki bilgi eksiklikleri sebebiyle çocuk ölümlerinin fazla olduğu bir dönemdi. Yine aynı dönemde hayvan sütü bebek sağlığı açısından zararlı olduğu düşünüldüğünden bebeğin beslenmesinde en güzel yol emzirme olarak görülürdü. Çoğu zengin aile, çocuklarının emzirilmeleri için sütanne tutmuştu. Enteresandır ki; sütanneye verilme sebeplerine bakıldığında hayvan sütünün zararlı olarak görülmesinin yanı sıra, hamile kadının sütünün çocuğa zarar verdiğine inanılması da yer almaktadır. 13. yüzyıl boyunca anne sütünün, kanın farklı bir şekli olduğuna inanılmıştır. Roma toplumunda yeni doğanın anne sütü ile beslenmesi bebeğin bedensel, zihinsel ve kişisel gelişimi bakımından önemli görülmüştür. İbn-i Sina (980-1037) bir bebeğin mümkün mertebe anne sütüyle beslenmesini önermiştir.

Emzirmenin İslamiyet’te de dinsel bir temeli vardır. Kutsal kitap Kuran’ı Kerim’de “Emzirmeyi tamamlamak isteyen anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler” belirtilmektedir ve her yeni doğan bebeğin emzirilme hakkına sahip olduğu bildirilir. Yeni Çağ: Leonardo da Vinci- Mama's Milk Leonardo da Vinci- Mama’s Milk Rönesans’ın getirisi olarak hümanizm kavramı ön plana çıkarak, deneysel bilgi önem kazanmıştır. Kâğıt üretimi, matbaacılığın gelişmesi vb. önemli gelişmeler olmuştur. Bu süreçte Avrupa’da yazılan kitaplarda anne sütünün bebekler için en iyi besin olduğu bilgisi yer almıştır. Jean Jacques Rousseau ‘Emile’ adlı kitabında çocuk hakları, bebek beslenmesi ve sağlık bilgisi konularına değinmiştir. Bu dönemde yeni doğanın beslenmesinde öncelik sütannelere verilmekteydi ancak yapay beslenme yöntemlerinin de kullanıldığına dair kanıtlar mevcuttur. Bu dönemde yapay beslenmede öncelikle; ekmek ve su kullanılmakta, bunu inek sütü izlemektedir. Yakın Çağ: 18. yy’da sanayi devrimiyle birlikte kadınlar aile geçimine katkıda bulunmak için çalışma hayatında yer almaya başlamış bu sebeple gün içinde çocuklarından saatlerce ayrı kalmaya başlamışlardır. Sütannelerin olmaması durumunda, anne sütüne eş değer yapılmaya çalışılan pek çok değişik ürün kullanılmış ancak 19. yüzyıldan önce kullanılan bu ürünlerin birçoğu ne yazık ki bebek ölümlerine sebep olmuştur. 19. yüzyıldan sonra süt analiz edilmeye başlanmış ve ilk bebek mamaları geliştirilmeye başlanmıştır. Başlarda anne sütünden çok farklı olmasına rağmen, bu mamaların üretiminde kolay ulaşılabildiği için inek sütü kullanılmıştır. 20. yüzyıl başlarında anne sütünün yeri doldurulamayan özellikleri olduğunun farkına varılması halkı, süt bankalarını kurmaya itmiştir.

Bilinen ilk süt bankası 1909 yılında Avusturya’nın Viyana kentinde kurulmuştur. 1960’lı yıllarda yüksek kaliteli formulaların üretilmesiyle beraber süt bankalarına olan talep azalmıştır. Mikrobiyolojik ajanların anne sütüne geçebileceği bilgisi, süt bankalarına süt temin eden annelerin çeşitli testlerden geçmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu testlerin uygulanma zorluğu süt bankalarının kapanmasına neden olmuştur. Formül mamaların güvenilir kabul edilmesi, emzirme oranlarında 1970’li yıllara kadar düşüşe sebep olmuştur. Bu nedenle ülkeler arasında emzirmeyi teşvik etmek maksadıyla hareketler başlatılmıştır. UNICEF ve DSÖ’nün 1989-1991 yıllarında yayınladıkları ortak bildiride; doğru emzirme için gebeleri ve sağlık personelini eğiten, yeni doğanlara anne sütü harici besin ve yalancı emzik/meme/biberon verdirmeyen, doğar doğmaz ‘aynı oda’ sistemini uygulayan, bebeğin her istediğinde emzirilmesini sağlayan hastaneler ‘Bebek Dostu Hastane’ (Baby Friendly Hospital) ilan edilmiştir. “1992’den günümüze her yıl 1-7 Ağustos/ 1-7 Ekim tarihleri Dünya Emzirme Haftası olarak kutlanmaktadır.”.